Dünyanın en büyük atomaltı parçacık çarpıştırıcısı, ABD’nin üstlendiği kısmın tasarımındaki aksaklıklardan ötürü planlanan aylar sonra, hizmete girecek. Çalışmanın amacı ‘büyük patlama’dan kısa süre sonra oluşan koşulları yeniden yaratarak maddenin temel doğasını incelemek.
Bu CERN parçacık çarpıştırması deneyi şuana kadar yapılmış bilimle ilgili tüm deneyler açısından dünyanın en büyük deneyi. Tabi en büyük deneyi olması en tehlikeli de demek. Nasıl mı?
Bir kitap okumuştum. Kitabın içeriği hatırladığım kadarıyla Nostradamus, san francisco depreminin tarihini ve şiddetini öngören birinin ve başka bir kaç kahinin kehanetlerini yorumluyor ve bu kehanetler arasında ortak bir kehanet üzerinde duruluyordu.
Bu kehanete göre 1996 ile 2009 arası bir zamanda, aniden yörüngesi yanlış hesaplanmış 2 yıldız veya göktaşı çarpışıyor ve bu çarpışma sonucunda yeni bir gezegen doğuyor. Bu gezegen dünyanın manyetik alanına etki ederek kutupların değişmesine neden oluyor ve bu süreçte bazı kıtalar su altında kalarak, yeni kıtalar doğuyor.
Hatta bu yıldız çarpışması nedeniyle yeni bir atom oluşuyor ve temas etmesiyle birlikte reaksiyon göstererek zincirleme etkisiyle dünyada bir dönüşüm oluyor. Bu dönüşüm göz kapayıp açıncaya kadar oluyor ve bazı insanlar evrim geçirerek daha zeki, bazılarıda gerileyerek maymuna benzer birşey oluyor. Mevsimler değişiyor vs …
Bu kitabı okuduğumda bana uçuk gibi gelmişti, ancak bazı noktalar mantıklı da gelmişti. Şimdi bu deneyde yapılacak olanda buna benzer birşeydir, “Big Bang”i yapay yollarla taklit etmek ve merakla sonuçlarını gözlemlemek. Yeni “keşfedilmemiş” parçacıkların oluşmasını beklediklerini belirtmişler ki, kitapta söz edilen o reaksiyon sürecini andırdı bana…
CERN parçaçık çarpışması nedir? Ne yapılmak isteniyor? (Akşam gazetesi yazarı Serdar Turgutun yazısından)
Bir daha özetle yazmaya çalışayım. Einstein, Newton’un çözemediği sorunlara cevap bulduktan ve sistemini oluşturmaya başladıktan sonra hayatının sonuna kadar basitçe ‘Her şeyin cevabı’ olarak adlandırılabilecek, evrenin tüm işleyişini tek bir model içinde anlatacak tek bir formül üzerine çalıştı.
Herhalde anlattıklarımdan anlaşılmıştır umarım, bu hayli güç bir işti ve Einstein ölüm döşeğinde bile hali olduğunda formülünü bitirmek için çalıştı ama süre yetmedi. O günden bu yana teorik fizik dünyası bunu çözmeye çalışıyor.
Einstein büyük parçalar üzerine kurmuştu teorisini. Evrene, Güneş’e, gezegenlere bakıyordu.
Ama teorik fizik dünyasında ayrı bir ekol daha çıktı. Onlar evren yerine çıplak gözle görünmeyen parçacıklara çevirdiler dikkatlerini. Atom ve atom altı parçacıklardı onların dünyası. Birçok sistem kurdular o dünyayı açıklamak için.
Kuantum teorisi özetle bu. Einstein’ın dünyası çok daha düzenli, belirli kurallara uygun çalışan bir dünyaydı. Kuantum teorisinin dünyası ise bir tımarhaneyi andırıyordu. Orada hiçbir kural geçerli değil gibiydi, atomlar ve atom altı parçacıklar çılgın gibi davranıyorlardı.
Kuantum fizikçileri bu hiçbir kurala uymaz gibi gözüken, keyfi hareket ediyor gibi duran dünyaya bir düzen, bir model getirmeye giriştiler.
Sonunda bir hipotez ortaya atıldı. Buna göre yaşadığımız dünyada her şey, insanlar bile adına String denilen küçük enerji parçacıklarının bir araya gelmesinden oluşuyordu. Nasıl ki çello (String) her teline farklı dokunulduğunda farklı ses verirse bu String parçacıklarının her farklı titreşimi dünyada farklı oluşumlara neden oluyordu. String’in şekli tarif edildi ve iş bunun matematik modelini yazmaya kaldı.
Bir büyük beyin, bakmakta olduğu formülün String parçacığının titreşimini andırdığını fark etti ve formülü yazdı. İnsanlık için büyük adımdı bu. String teorisi ortaya çıkıyordu ama bir süre sonra dünyamızın Stringlere göre işleyişini açıklayan beş ayrı matematiksel model vardı.
Bir başka büyük beyin, beş ayrı formülü tek bir formüle indirgeyerek birleştirdi. İnsanlık için bir başka büyük adımdı bu.
Kuantum teorisinin temel matematik formulü çıkmıştı ortaya. Eğer bu modelin anlattığı dünyada yaşıyorsak bizim 11 boyutu olan bir evrende yaşıyor olmamız ve zamanda yolculuk yapmamız da mümkündü. Bunu matematik açıdan ispatlayabiliyorduk.
Dedim ya tuhaf, çılgın bir dünyayıydı bu. Einstein’ın dünyasından çok farklıydı… Küçük parçacıklardan oluşan dünyayı belki açıklayabilmiştik ama büyük parçacıklarla bunun bağlantısını kurmak gerekiyordu.
Teori hemen oluşturuldu, gezegenler ve evren de String adı verilen bu enerji parçacıklarından oluşmaktaydı.
Böyle deyince büyük parçacıklar ile küçük parçacıkların bağlantısı matematiksel olarak kurulabiliyordu.
Ama matematik formülü yapılsa da buraya kadar anlattıklarım henüz bilim değildi. Çünkü bu String denilen şeyi hiç gören yoktu. Bu bir varsayımdı. Onca teori, matematiksel çaba ise bilim değil felsefeydi.
İşte bu noktada laboratuvarlar devreye giriyor. CERN ile FERMİ, kurdukları karmaşık ve bilim kurgusal tünellerde atom çarpışması yapıyorlar. Tünelin bir yanından müthiş süratle fırlatılan atom öteki yandan atılan atomla çarpıştırılacak ve umut olacak patlamada ortaya çıkacak parçacıklar arasında String’in de görülmesi. Eğer görülür ise Einstein’ın bitiremediği büyük teori tamamlanacak, ayrıca 11 boyutlu bir dünyada yaşadığımız bilimsel olarak söylenebilecek. Bu demektir ki; hemen yanıbaşımızda bizlerin farkında olmadığımız başka paralel evrenler de var ve ayrıca orada hayat da bulunuyor.
Bilim kurgu yaşamına geçiş bu. Başka kimseleri bilmiyorum da ben çok ama çok heyecanlıyım ve CERN’den gelecek haberi bekliyorum. Çünkü bu insanlık için büyük çok büyük adım olacak…